30 Haziran 2012 Cumartesi

Yazar kitabın önüne geçirilirse…

… ne olur? Tanıtım “başarılı” olursa kitap satılır.

Pazarlama stratejisi bağlamında eserden çok yazarın öne çıkarılması sık rastladığımız bir durum oldu. Belki çok yeni bir şey değil, ama herhalde kapitalizmin gelişmesi ile egemenleşen bir eğilim. Kimi yazar markalaş(tırıl)ır. Böylece onun bütün eserleri (aynı imaj sepetinde) pazarlanabilir; devamlılık sağlanabilir. İçimize sinmese de, akıllıca bir yol olmadığı söylenebilir mi?

Peki, bu pazarlama taktiği neden başarılı olur? Hafızada bir kişi adı tutmak bir ya da birkaç eser adı tutmaktan kolaydır. Ayrıca, ilginç eser veren kişi de ilginçtir ve merak edebiliriz. Yeterli sayıda okur “dolduruşa” getirilirse amaç gerçekleşir. Satılan kitapların çoğunun okun(a)maması dert olmaz.

Bazen bir yazarın başına öyle dramatik hatta trajik bir şey gelebilir ki öne çıkar. Hapsedilmesi ya da öldürülmesi gibi. Yazar sembol haline gelebilir; bu ise eserlerine ilgiyi arttırıp epey sürekli kılabilir. Bunda eleştirilecek bir şey yok, tabii. İronik bir gelişme ile, zulmeden kişi ya da kurum (bazen devlet) istemeden bir ajans görevi görmüş, “pazarlamaya” katkıda bulunmuş olur.

Yazar kitaplarının çok önüne geçerse, bir süre sonra düşüş başlayabilir. Ama yeni eser yine de “bestseller” olabilir ya da yeterince çok satılabilir.

Ne şöhret kalite demek, ne de kalite şöhret. Ama kitabı öncelikle mal olarak görenler için fark eder mi?

Bu değişebilir mi? Türkiye’de zekâ ile zihin maceralarına önem veren kişiler çoğalırsa neden olmasın? Ama son bir yılda yakın gelecek için iyimserliğim zayıfladı, doğrusu.

Kapitalizm egemen. Sonuçlar ortada. Pes edecek değiliz, tabii. Düzeyli eserlere ulaşmaya çalışmak, değerli bulduklarımızdan söz etmek ve düzeyli eserler verme çabamızı sürdürmek asgarî programımızı oluşturabilir. Teknolojinin nimetleri kapitalizmin ufku ile temel dürtüsünü önemli ölçüde aşmamıza yardımcı olabilir. E-kitap önemli bir imkân.

Egemenler gerekli gördüklerinde beyinsizleştirme operasyonları yapar. 12 Eylül darbesinden sonra, bugün Türkiye’de bir başka beyinsizleştirme operasyonu yapılıyor. En yüksek düzeyde verimli olabilecek sorular, öneriler ve çeşitli alanlarda eserler hayatî önem taşıyor. Özellikle hayatımızı bir 7.Yüzyıl Arabistan ideolojisi ile biçimlendirmeye çalışanlara karşı mücadelede.

Bu ise dünya çapında güç birliğini ayrıca önemli kılıyor. Uluslararası kuruluşların önemi artıyor. 90 yaşını kutladığımız Dünya Yazarlar Birliği PEN bunlar arasında. “Free The Word!” (“Söze Özgürlük!”) etkinlikleri yalnız despot hükümetlere karşı değil, kapitalizmin sınırlandırmalarına karşı da uyarıcı bir çağrı.

İyi bir eser yazarını bizim için önemli kılar. Başka eserlerini de okumak isteyebiliriz. Yazarın önem kazanmasının belki en güzel –çünkü hak edilmiş- yolu bu, kanımca.

Ama mesele hak etmek mi? Yayıncının, ajansın, yazarın tercihine bağlı.

Okurlar çeşit çeşit. Yazarlar da. Her eserin macerası farklı. Sonuçta, kalite belirler. Uzun vadede. Bazen, yazarın ömrünün ötesinde.

İçerleten bir şey de şu: Eserleri pek revaçta değilken dışlanan bir yazar öldükten sonra “değer” kazanırsa kucaklanabilir; eserleri ünlü bir yayınevi tarafından yayımlanabilir. O şekilde kullanılmak istemeyen bir yazar vasiyeti ile böyle bir şeye izin vermeyebilir. Küçük ama saygılı davranmış bir yayınevini yeğleyebilir.